Çocukluk yıllarımda annemin günlerinde kadınların küçük parmakları havada zarifçe tuttukları şık fincanlarda ikram edilen Türk kahvesinin kokusunu içime çeker, annemin bitmiş kahvesinin telvesinden biraz tadardım. “Çocuklar kahve içmez kararırsınız “diye kandırırlardı bizi.
Gençlik yıllarımda Tıp Fakültesinin uzun ders günlerinden sonra iki otobüs değiştirerek ulaştığım
evimizde çalışmam gereken dersler gözümde büyür; bol şekerli, kafeinli kola ile zihnimi toparlayıp
gece boyunca çalışırdım.
Kafeinle kurduğum bu ilişkiye karşın 2000‘li yıllara kadar kahve ile pek temasım olmadı.
Granül suya karıştırılan kahvenin hem tadını pek sevmedim hem de midemle pek geçinmedi zaten.
Sonra ABD’deki çalışma dönemimde sabah erken vizitlerde, hekimlerin ellerindeki uzun kupalardaki
kahvelerinin kokusunu sevip oradaki sosyalleşme deneyimlerim sırasında da kahveye iyiden iyiye
alıştım.
Kendi kahvelerinin dünyadaki en iyi kahve olduğunu düşünen, oradan getirdikleri kahveyi benimle
paylaşan Güney Amerikalı iki arkadaşım vardı.
Kahvenin acemisi oluşumla “Bu kalp krizi geçirtir, Amerikalıların çamur gibi kahvelerine benzemez”
diye dalga geçerlerdi.
Sonra güne kahveyle başlamazsam ayılamamaya; içmezsem zihnimi toparlayamamaya başladım.
Fikrimce bu uyarıcı etkisi uygarlık tarihimiz bakımından önemlidir çünkü ofislerde ve bilgisayar başında geçirilen uzun zihinsel faaliyetlerimizin vazgeçilmez eşlikçisidir.
Ben artık kahve bağımlısı olmuştum ama diğer bağımlılıklar gibi endişe verici bir yanı yoktu.
Dahası son yıllardaki bilimsel araştırmalar belki de ilk kez bir bağımlılığın yararlarını ortaya koymak
sırasına girmişlerdi.
ABD’de sudan sonra en çok ve dünyada da yaygın tüketilen bir sıvı olduğu göz önünde bulundurulunca olası yarar ve zararlarını ortaya koymak üzere pek çok çalışma yapılması kaçınılmazdır zaten.
Kahve kafein dışında pek çok antioksidan içeren bir bitkisel ürün ve yüzlerce yıldır insanoğlunun yolculuğuna eşlik ediyor.
Kafeinin dışında antioksidan olarak tanımlanan pek çok başka bileşen içeriyor.
Mesela bu bileşenlerden klorojenik asitin kanser riskinin azaltılmasında olası bir koruyucu etkisi olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır.
Bugüne dek gösterilmiş yararları arasında; koroner kalp hastalığı, diyabet, böbrek hastalıkları, inme
ve Alzheimer kolon kanseri riskinde azalma hatta daha güçlü bir DNA gibi gibi iddialı önemli başlıklar
var.
Yapılan uzun süreli izleme dayanan iyi dergilerde yayınlanmış çalışmalar 2-3 kupa kahve içmenin
böbrekleri ve kalbi koruyucu etkisi olduğunu gösteriyor.
Ancak sonuçları kalp sağlığı açısından pek hayra yorulmayacak yeni bir başka çalışma yayınlandı.
Nüfusa dayalı bu kesitsel çalışmada espresso tüketiminin daha yüksek toplam kolesterol düzeyleriyle ilişkili olduğu gösterildi.
Buna göre günde altı fincan veya daha fazla kahve içen kadınlarda kolesterol 0,11 mmol/L (%95 CI, 0,03-0,19) yükselirken bu miktarda kahve içen erkeklerde herhangi bir artış olmadığı gösterilmiş.
Ama sonuçların dikkatle ve yeni çalışmalarla değerlendirmesi gerektiği düşünülmektedir.
Kahve tüketiminin bazı kişilerde kalp hızını artırdığı, tansiyon yüksekliğine ve uykusuzluğa yol açtığı bilinmektedir.
Şimdiye dek yürütülen ve olası yararlarının risklerinden daha fazla olduğunu düşündüren çalışmalar henüz yeterli netlikte mesajlara dönüşememiş olsa da benim kahvem eşliğinde okuduğum iki yeni çalışmanın sonuçları önemli ve dikkat çekicidir.
Bunlardan biri yapılmış nitelikli çalışmaları havuzlayıp irdelemiş ve 3 fincan kahve içilmesi durumunda sağlıklı yaşam yıllarının tahminen %6’sının kaybedilmesinin önlendiğini göstermiştir.
Diğeri ise bir hayvan çalışması olup, kafeinle beslenen farelerde kafeinin uyarıcı etki dışında beyinde uzun süreli önemli etkiler yarattığı ve bu etkilerin bilişsel fonksiyonlar öğrenme ve hafıza ile ilişkili olduğunu gösterilmiştir.
“Hayatımı kahve kaşıklarıyla ölçüyorum” demiş midir T. S. Eliot gerçekten ama kahrımı çeken kahvem olmasa ne yapardım ben…
KAYNAKLAR
1. https://www.kireports.org/article/S2468-0249(22)01369-9/fulltext
2. https://www.medscape.com/viewcollection/36421
3. https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0278691522006706
4. Nature 606, 230 (2022),doi: https://doi.org/10.1038/d41586-022-01487-4